SİMÜLASYONLU DİPLOMASİ: “HAYAT BİR PROVA DEĞİLDİR” YA OLSAYDI?

Bu yazıda size oldukça enterasan İngiliz yapımı bir belgesel-diziden bahsederek, eğitim sistemine nasıl dahil edilebileceği fikrimi anlatacağım.
HBO’nun sıra dışı belgesel-dizisi The Rehearsal…
“Life is not a rehearsal.” İngilizlerin sıkça kullandığı bir sözdür. Yani hayat bir prova değildir, defalarca deneyimleyemezsiniz. Bir kez yaşanır, bir daha geri sarılamaz.
Peki ya hayatı sahneye taşıyıp kararlarımızı yaşamadan önce test edebilseydik? Bir nevi prova gibi gerçek mekânlar, gerçek duygular ve ayrıntılarıyla…
Bu belgesel yapımda, insanlar hayatlarında vermekte zorlandıkları kararları, baştan sona simüle edilmiş ortamlarda, profesyonel oyuncular eşliğinde “yaşıyorlar.” Bu kurgulanmış gerçeklik, kimi zaman bir çocuğu büyütme kararı, kimi zaman bir yalanın itiraf anı, kimi zaman da sosyal bir uyumsuzluğu içeriyor.
Dikkat ediniz, buradaki mesele yalnızca ilginç bir televizyon deneyi değil. The Rehearsal, karar verme süreçlerinin nasıl daha bilinçli ve daha derinlikli hale getirilebileceğine dair çok önemli ipuçları sunuyor. Duygusal hazırlık, zihinsel farkındalık ve etik sorumluluk; bu tip bir ön deneyimle ciddi biçimde gelişebilir.
OYUN TEORİLERİ
Aslına bakarsınız bu yaklaşımın akademik izleri, bilim dünyasında zaten uzun süredir mevcut. Özellikle uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi alanında kullanılan oyun teorisi, kararların sonuçlarını önceden görebilmek için mantıksal simülasyonlar kullanır. 20. yüzyılda John von Neumann ve John Nash tarafından oluşturulan bu teorik çerçeve, devletlerin ve aktörlerin birbirine karşı hamlelerini, tıpkı bir satranç tahtasında olduğu gibi analiz etmeye dayanır.
Örneğin, klasik “Prisoner’s Dilemma” (Mahkûm İkilemi) senaryosunda, iki aktör iş birliği mi yapacak, yoksa birbirini satacak mı? sorgulama teknikleriyle deneyimlenir. Sonrasında Nash dengesi gibi kavramlarla matematiksel olarak analiz edilir. Soğuk Savaş döneminde nükleer silahlanma yarışları da bu tür modellemelerle stratejik olarak yönlendirildiği kaynaklarda yer alır. Günümüzde ise kriz yönetimi, barış müzakereleri, ticaret savaşları gibi pek çok alanda oyun teorisi ve simülasyonlar kullanılabiliyor.
İşte The Rehearsal, bu akademik yaklaşımı bir anlamda bireysel yaşam alanına taşıyor.
“Simüle edilmiş bir karar sahnesi” üzerinden bireylere şu soruyu sorduruyor:
“Bu kararı yaşadığında gerçekten doğru kararı aldığını düşünecek misin veya aynı şekilde hissedecek misin?” Bu farkındalık, modern bireyin hem kişisel hem de sosyal kararlarında derinlik kazanmasını sağlayabilir.
EĞİTİM SİSTEMİNE BİR ÇÖZÜM PRATİĞİ
Kanaatimce eğitim sistemlerimizde, danışmanlık süreçlerinde ya da karar destek programlarında bu tür “duygusal ve düşünsel simülasyonlar” yer almalı. Çünkü her ne kadar “hayat bir prova değil” desek de; bir kararı yaşamadan önce tartmak, onu sadece akılda değil duyguda da sınamak, hatayı pahalıya ödemekten daha insanca bir çözüm olabilir. Tıpkı devletlerin savaş öncesi diplomatik oyunları hesaplaması gibi, bireyler de artık kendi hayatları için simülasyonlu diplomasi yapabilir.
Böylece kimilerinin belki de hayattaki tek şansı, o kararı yaşamadan önce bir kez prova edebilmek olacaktır. Belki bir gencin çok pahalıya ödeyeceği bir kararını önceden deneyimlemesi, hayatının akışını tamamen değiştirebilecektir.
Açıkcası yapay zeka ve teknolojinin bu kadar ilerlediği dijital çağda etkin eğitim tekniklerine geçişte geç kalınmaması gerekiyor. Toplum olarak karar alma mekanizmalarına butür simülasyonlu diplomasiyi yapay zeka destekli olarak sağlamalıyız.
Gelecek eskisi gibi yavaş şekillenmiyor, bu çağın hız konusunda eski çağlara benzemediğini çabuk görebilmek gerek. Kaçınılmaz neticelere varmadan deneyimleme anlamına gelebilecek “The Rehershal” izlemeye ve uygulamaya değer!
DEMEM O Kİ!
Böylece farklı rollerin ve perspektiflerin prova edilmesi, bireyin “ötekinin yerine geçme” pratiğini yapmasını sağlar ve empatik duyarlılığını güçlendirebiliriz. Karşılaştıkları senaryolar karşısında duygularını tanımayı ve yönetmeyi öğrenen bireyler, gerçek yaşamda daha sağlıklı tepkiler verebilir.
“Prova” doğası gereği hata yapmayı serbest kıldığı için, gençlerin başarısızlık korkusu azalır; bu da risk almayı ve yaratıcılığı teşvik eder. Sosyal etkileşimlerin yapılandırılmış senaryolarla çalışılması, kişilerarası çatışmaları anlamayı ve çözüm üretmeyi kolaylaştırır.
Gerçek yaşamı simüle eden dinamikler içinde çok boyutlu düşünme yeteneği gelişir; neden-sonuç ilişkilerini daha derinlikli kavrayabilirler.Gerçek hayatta karşılaşılması muhtemel ikilemlerin prova edilmesi, gençlerin değer sistemini sorgulamasına ve sağlamlaştırmasına yardımcı olur.
Yaşanan her senaryo sonrası yapılan geri bildirim ve içgörü tasavvurları, bireyin kendi düşünce ve karar süreçlerini analiz etme becerisini artırır.
Kararların sonuçlarını “güvenli” bir zeminde test etme şansı, gerçek hayatta daha bilinçli seçimler yapmalarını sağlar. Böyle bir sistem, eğitimi sadece bilgi aktaran değil, hayatın bilinçli provasını yaptıran bir sürece dönüştürür.
Daha ötesi de düşünülebilir, mesela infaz uygulamalarının onarıcı adalet yaklaşımı açısından sosyal hizmet, denetimli serbestlik kurumlarında da suç işlemiş insanlara bundan sonraki adımlarını hesap edebilme ve neticelerini öngörebilmek yetisini kazandırmada kullanılabilir.
Öyle ise hayatın değeri ve kararların önemi, tekrar edilemez oluşundandır!