Yazarlar

Mindwalk Perspektifinden Hukuk ve Tıpta Tehlikenin Anatomisi

“Yaz döneminde kitap, film ve dizi önerileriniz iyi oluyor” diyen okuyucularım için bu yazıda “Mindwalk” filmini merkeze alıyorum.

Ama uyarıyorum derin düşüncelere alışık değilseniz 1990 yapımı Mindwalk bir fizikçi, bir şair ve bir politikacının antik Mont-Saint-Michel’deki yürüyüşlerinde gerçekleştirdikleri diyalogdan oluşan bir film ve size cazip gelmeyebilir. Derin düşünenler için ise yalnızca bir film değil; çarpıcı bir zihinsel devinim alanıdır.

Bu yazıda filmde geçen etik eğitimini ya hiç almamış ya da sadece yüzeysel olarak alıp geçmiş hukukçuların ve tıpçıların oluşturabileceği toplumsal tehlikeleri tartışacağım.

Filmde yapılan tartışmalar modern toplumunun entelektüel arızalarının haritasını çizer.

İnsan merkezli parçacı düşüncenin doğayla, insanla ve kurumlarla kurduğu çarpık ilişkiyi sergilerken; esasen bilim, siyaset ve hukuk gibi sistemlerin etik temellerden nasıl koptuğunu da sorgular.

Sistemlerin Karmaşıklığı ve Etik Körlük

Filmde fizikçi Sonia’nın dile getirdiği gibi, modern sistemler artık mekanik değil, karmaşıktır. Ancak tıp ve hukuk gibi alanlar hâlâ Newtoncu determinist bakış açısıyla işler.

Bu deterministik yapı, bireyleri sistemin dişlisi gibi görür; öznellik, bağlam ve etik sezgi arka plana atılır. Bu zihniyetle yetişmiş bir hukukçu, sadece mevzuatın maddelerini ezberler; bir tıpçı ise sadece protokolü uygular. Ancak:

“Ezberlenmiş bir etik, uygulamada yok hükmündedir.”

İçselleştirilmemiş bir etik, karar alma süreçlerinde değil; sınav kağıdında kalır. Oysa gerçek etik, sistemsel karmaşıklıkta belirsizlikle yüzleşme cesaretidir. Mindwalk, bu yüzleşmeyi mümkün kılacak ontolojik farkındalığın yüzünüze çarptığı bir sorgulama ortaya koyuyor.

Hukukçunun Etik Boşluğu: Adalet mi, Mevzuat mı?

Etik temeli zayıf bir hukukçu için adalet, sadece “uygulanacak normlar bütünü”ne indirgenir. Oysa adalet, bağlamla birlikte var olan dinamik bir değerler sistemidir. Etik farkındalığı eksik bir hukukçunun olası zararları neler midir?

Yasaların ruhunu değil, ezberlediğini savunur.
Toplumsal dönüşüm süreçlerinde otoriteye bağımlı ve eleştirel bakış açısı körleşmiş olur.
Kuşatıcı bakıştan uzaklaşıp dar zihniyete dönüşür.
Yargı pratiğini rutin ve mekanik hale getirir.

Bu durum, özellikle insan hakları ihlalleri, azınlık hakları, toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi konularda felce uğramış bir yargı sistemine zemin hazırlar.

Etik kaygısı olmayan hukukçu, sistemin boşluklarını görmeyi istifade edilecek bir durum olarak algılar, böylece uyuşturucu baronu savcı da çıkar, adli mekanda zina yapan hakime hanım da…

Tıpta Mekanik Bilgi, İnsani Kaybın Başlangıcı

Mindwalk’ta sorgulanan en temel meselelerden biri, insan bedeninin yalnızca biyolojik bir makine gibi ele alınmasıdır. Etik sezgiyi yitirmiş bir hekim neler yapar?

Hastayı organlar toplamı olarak görür, öznel yaşantısını görmez.
“Yalnızca protokolü uyguladım” diyerek ölçülemez sorumluluklardan kaçar.
“Veriye dayalı” olsa da değerden yoksun kararlar alabilir.

Böyle bir tıp pratiği, hastayı yalnızca istatistiksel bir veri setine, hekimin kararını ise algoritmik bir işlem basamağına dönüştürür.

Mindwalk’un önerdiği sistem bakışı, hekimin bireyler arası farkı görebilmesini; bir protokolün bir hastaya uygunken diğerine zarar verebileceğini kavramasını mümkün kılar.

Etik yoksunluğu sistemik krizlere dönüşür.

Etik, sadece bireysel bir erdem değil; sistemik bir denge unsurudur. Hukuk ve tıpta etik eğitim içselleştirilmeden sürdürüldüğünde şu krizler kaçınılmazdır:

Bürokratik vicdansızlık: Karar, kişinin değil sistemin adıyla alınır; sorumluluk dağılır.
Güven erozyonu: Vatandaş, hekime ve hâkime güvenini yitirir; yerine komplo teorileri, alternatif inanç sistemleri geçer.
Kurumsal çürüme: Etiğin olmadığı yerde liyakat de kalmaz. Kurumlar “kuralların ötesine geçen” vicdani rehberini yitirir.

Mindwalk bu bağlamda bir uyarıdır: “Her şey birbiriyle bağlantılıdır.” Bu bağlantı yalnızca fiziksel değil; etik, psikolojik ve sosyolojik boyutlar içerir.

Tıp ve hukuk camiasının bilgelik taşıdığını sanıp toplumsal sorumluluk kararlarını ellerine teslim ediyoruz. Halbuki bu çürütülmüş pozitivist sistem ahlaksız hukukçu ve tıpçı üretiyorsa!

Asıl gayenin, teknolojik büyümeden , silah üretiminden, ordu ve bina üretiminden çok daha önemli etik kaygısı olan iyi insanlar üretmek olduğunu görmeliyiz. Yoksa büyük binalarda ahlaksız tıp yapan bilim insanlarınız, uyuşturucu baronu savcılarınız nadir değil çoğunluk olacak! Unutmayın mindwalk 1990 yapımı ve gerçeklik üzerine yapılan tartışmaları içeriyor, çoktan oldu ve oluyor …

Çözüm Ne?

Mindwalk’un sistemsel holizm çağrısı, bugünün hukuk ve tıp eğitimine yönelik üç önemli öneri getirir:

  1. Ezber değil, tartışma merkezli etik eğitimi: Vaka analizleri, felsefi çelişkiler ve tarihsel adaletsizlikler üzerinden yapılandırılmalı.
  2. Sistem bakışı kazandıran disiplinler arası eğitim: Bir hekim, sosyolojiyi; bir hukukçu, nöroetiği bilmelidir.
  3. Uygulamada etik refleksi geliştiren denetim modelleri: Performans sadece teknik başarı değil, etik uyum ile ölçülmelidir.

Ezber Bozan Vicdanlar Lazım

Mindwalk, bireyin sistemler karşısında yalnızca bir değişken değil; değiştirici olabileceğini hatırlatır. Etik farkındalık da tam bu noktada başlar:

“Kurallara rağmen değil, kurallarla birlikte vicdanlı kalabilmek.”

Etik, sadece öğretilmemeli; yaşanmalı, sorgulanmalı, zaman zaman da yeniden yazılmalıdır. Aksi hâlde hukukçu adaletin, hekim sağlığın sadece vekili değil; faili olur. Ve bu, hiçbir sistemin kaldırabileceği bir risk değildir.

Dr. Ayşe Yaşar Ümütlü

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu