Gazzeden bize ne?

Bugün itibariyle Gazze’de ikinci ateşkes başladı. Kaç saat veya gün süreceğine yüce(!) İsrail gecekondusu karar verecek elbette. Hatta hiçbir uluslararası vırt zırt “şu kadar daha” demeyecek, diyemeyecek. Neden?
Çünkü İsrail isimli vampir virüs kimseyi takmıyor, kimseyi ciddiye almıyor, kimseyi muhatap kabul etmiyor ve yaptırım gibi söylemleri kürdili hicazkar bir peşrev dinler gibi dinliyor. Paramparça toplanan bebekler, ölü sayıları, poşetlerde insanlar, açlıktan ölümler, okulların ve sıhhiye çadırlarının bombalanması da uluslararası herhangi bir şeyi harekete elbette geçirmedi, bu 580 bilmem kaç günde!
Elbette ortada bir okul kalmayınca bombalanmak için,mecburen eğitim çadırlarını bombaladılar, hastane kalmayıncada sahra hastanelerini ve daha bir sürü şey…
Gazze meselesi aslında “katliam” gibi ifadelerden önce tam olarak bir mesele. İslam toplumunun -ki öyle bir toplum olduğuna dair ciddi tereddütlerim var- öncelik listesinin olmadığını gösteren bir mesele. Uluslararası konjonktür gereği makul, akıllı, temkinli adımlar ve cümleler kurma zorunluluğu meselesi. Batı’da herhangi bir yerde bomba patlama ihtimalinekarşı ayağa kalkan dünyanın Gazze’de yaşananları gayet doğal bir oturuşla seyrediyor oluşu meselesi.
Rusya, Ukrayna’ya saldırı başlattığında birkaç haber kanalında 21. asırda böyle şeyler nasıl olur nevinden cümleler duymuştum kusarak. Batı, Batılı, sarışın ve renkli gözlü olana bu tür olaylar yaşatılamaz elbette. Gazze halkı da tabii olarak kendisini Ukrayna ile mukayese etmeyecek! Dahası Ukrayna’ya üzülürken yurdum insanı, Ukrayna başkanı little Siyonist Zelenski’nin İsrail’e koşa koşa gelip destek ilan etmesi de ayrı bir sos.
Hülasa, demek istediğim ve görünen o ki Gazze bir yer değil, orada yaşadığı var sayılan canlılar da insan değil. Hatta Gazzebombardımanında Akdeniz kıyısındaki nükleer birikimin deniz ekolojisini etkileme olasılığı ve balık türü tehdidi eminim ölen çocuklardan daha fazla meşgul etmektedir aktivistleri falan.
İşin diğer hicap edilesi kısmı da şu aslında: Bir avuç Batılı aktivist dışında kalıcı bir eylem ve duruş içinde olan kimse de yok. Ülkemizde eylemler o kadar tavsadı ki artık neye sitem edeceğimizi şaşırır hale geldik. Şunu yapsak ayıp olur, bunu desek sıkıntı çıkar, şöyle bir ses tonu kulakları etkiler, bazı mesajlar farklı fraksiyonları irite edebilir falan…
Gazze’de yaşanan kıyam ve kıyıma dair bile derli toplu cümlelerden uzağız fersah fersah. Fersah kelimesini ilk kez telaffuz etmiş olabilirim bu arada. Gayet yakışıklı duruyor yazınca.
Hazır yeri gelmemişken şunu da ifade edeyim de yeni mecramız da buna şahit olsun: Efendim olayları Hamas başlatmış. Nasıl?
Tarım işçisi gibi gelip oraya çökenler kimdi? Önce Abdülhamid Han, sonra İttihat ve Terakki tarafından, gelenlertarım işçisi olmanın ötesinde riskler barındırdığı için iskanları durdurulan, geldiğinde bastığı yeri mundar edenler kimdi?
1917 itibarıyla başlayan İngiliz mandası döneminde İngilizlerin eli ve kudretiyle Kudüs ve civarına yerleştirilip kendilerine yeni yerleşimler tahsis edilenler kimlerdi?
Adına “Yahudi yerleşimci” şeklinde ponçik bir isim verilerekher yere ayrık otu gibi çökenler kimlerdi? Milletin evini barkını yaşanmaz eden arıza ahlaksızlar kimlerdi?
1948’de İsrail isimli gece kondu devleti Kudüs ve civarında ilan edip asli unsur olan milletleri yok sayan, katleden, sürenler kimlerdi?
Peyderpey köyleri, kasabaları, okulları, mülteci kamplarını kırıp döken, yakan yıkan kimlerdi? İnsanları vatansız, topraksız bırakanlar kimlerdi?
Tüm bu soruların cevabı Hamas veya Gazze veya Arap veya Müslümana çıkıyor mu hakikaten?
Çıkmıyor galiba…
Dolayısıyla Hamas hiçbir şeyi başlatmadı. Vatanında yaşamak iddiasının bedelini ödüyor, o kadar. İslam toplumu ise bu konuda kocaman sınıfta kaldı.
Kaldık…
Kalındı…
Kalınmasaydı…