Kürsü Savaşları: Sahte Akademik Stratejistlere Karşı Gerçek Doktorantlar

Sahte diplomaları, doçentlik ve profesörlük ünvanlarını eminim duymuşsunuzdur. Yazının sonunda bundan bahsedeceğim.
Ama önce müsaadenizle onlar yokmuşsacına yaşanan savaşları anlatayım.
Çünkü bazı savaşlar sessizlikte verilir. Bazı zekâlar bağırmaz. Bazı gözler bakmaz gibi yapar ama her şeyi görür.
Akademi tam da bu sessiz zekânın, stratejik gözlemciliğin ve zaman zaman maskelenmiş entelektüel mücadelenin sahnesidir.
Bir üniversite ortamında gezinirken aslında söylenenlere değil, söylenmeyenlere de dikkat kesilebilmelisiniz. Akademik rekabet, çoğu zaman yazılı eserlerde değil, hiç yazılmamış cümlelerde gizlidir.
Bu yazıda, akademik çevrelerde sıklıkla karşılaşılan ama pek konuşulmayan traji komik stratejileri, sahtekarlıkları ve kürsüyü kaptırmamak için yok edilen gerçek akademisyenleri ele alacağız:
“Bilmiyor Gibi Yapmak” Stratejisi:
Sun Tzu’nun savaş öğretilerinde sıkça rastladığımız bu yaklaşım, bilgi saklamayı ve rol yapmayı temel alır. Akademide bu strateji genellikle jüri üyeleri, danışmanlar ya da kıdemli araştırmacılar tarafından uygulanır.
“Sen anlat, ben bilmiyorum gibi yapacağım…” cümlesi hiç kurulmasa da, zihinlerde yankılanır.
Oysa asıl amaç, öğrencinin ya da genç akademisyenin zaaflarını öğrenmek, kendini nasıl savunacağını test etmektir.
Dedikodu ve İftira Yoluyla Pasif Manipülasyon stratejisi:
Halk arasında “Kurdu Köpeğe Yedirmek” olarak bilinir.
Bu strateji, bir istenmeyeni doğrudan alt etmek yerine onu, kendi çevresindeki daha korkak veya daha aç bir figüre yönlendirme taktiğidir.
Makyevelist hedeflerle dedikodu, iftira ve kurumsal dışlama araçları bu stratejiye hizmet eder.
Çoğu zaman zayıf saldırgan, saldırdığını fark bile etmez.
Zayıf bir akademisyen, bir başkasının kariyerini kendi açlığını doyurmak için kemirmeye ikna edilmiştir.
Bu mecaz, güçlü ve tehlikeli bir figürü (kurt), daha az zeki veya kontrol edilebilir bir gruba (köpeklere) yok ettirme taktiğidir.
Bu tür strateji genellikle şu durumu ifade eder:
Doğrudan karşı çıkamayacağın birini, onunla doğrudan yüzleşmeden, daha “sıradan” ya da “önemsiz” gibi görünen figürlere kırdırmak.
Güçlü bir tehdidi, kendi silahını kullanmadan ortadan kaldırmak.
Zekice ama sinsi, dolaylı bir yok etme planı. Bunun temel nedeni yok edilme kararı alınan akademisyenin çok daha nitelikli, becerikli ve dolayısıyla da aslında daha güçlü olmasıdır.
“Gerçeği öldüremiyorsa, onun yerine daha hızlı yayılan bir yalan yaratanların stratejisi”
Dedikodu ve iftira içeren yukarıdaki strayejinin devamı niteliğinde Makyavelist bir stratejinin bir cümlesidir.
Bu cümlede:
Gerçek: Tehdit olarak görülen bilgi, kişi ya da olaydır.
Yalan: Dedikodu ya da iftiradır, ama burada yalnızca bir çarpıtma değil, stratejik bir araçtır.
Daha hızlı yayılmak: Gerçeğin etkisini kırmak için, toplumun algısını kontrol etmeye yönelik manipülatif hız ve çekiciliktir.
“Aptal Sarışın” Stratejisi: Bilgece Geri Çekilme
Burada birey kendini kasıtlı olarak “tehlikesiz”, “saf” ya da “etkisiz” göstererek büyük hesaplardan ve güç savaşlarından uzak durur.
Aslında bu bir savunma değil, gizli bir analizdir.
Bu stratejiyle hareket eden akademisyenler, zamanla sistemin tüm oyunlarını gözlemleyip, zamanı geldiğinde doğru yerde konuşur.
Zekânın en özgür hâli, bazen aptal sanıldığında doğar. Çünkü bazı zaferler için en iyi zemin olabilir.
Bu daha çok görünüşte güçsüz, saf, hatta aptal gibi görünerek çevresini rehavete sürükleyen ama aslında derinlikli bir zeka barındıran kişilerin taktiği.
Kendini küçümsemelerini umursamayıp, beklentiyi düşürüp, sonra ters köşe etmek.
En hafife alınan figürün, en beklenmedik anda oyunu değiştirmesi.
Bilinçli bir şekilde yanlış algı yaratarak avantaj sağlamak.
İşte böyle…
Saygıdeğer İlgili Otoriteler;
Şu an akademide sahte diplomalar ve sahte ünvanlar gündemde, çok açık ve net söyleyebilirim ki, profesör ve doçentlerin hatta rektörlerin 4/3 ünün dil notu bir kere alınmış rafa kaldırılmış notlardır. Belki onun da sahteleri yapılabilmiştir, bu da araştırılmalıdır.
İngilizce makalelerini tercümanlara çevirtmişlerdir ki bu belli bir düzeyde meşrudur, ama makalesini İngilizce savunacak yeterliliği de yoktur.
Uluslararası platformlarda kendilerini ifade edecek dil yeterlilikleri üzülerek söylüyorum ki, bulunmamaktadır.
Üstelik bu durum sadece belli başlı taşra üniversitelerinde değil, nâmı yüksek üniversitelerin akademisyenlerinde de görülebiliyor, iddiamın gerçeklik analizi kolay…
Bugün dil yeterliliklerini tespit için sınav yapılsa bu ülkede 4/3 akademisyen başarısız olur. Ama sadece yazılı test olursa belki bu oranın yarısı geçer ancak hem yazılı hem sözlü olursa geçemezler.
Akademide bir devrim yapmak istiyorsanız buradan başlayabilirsiniz. Çünkü bu yetkin olmayan ama makam tutan kimlikler, arkadan gelen yeteneklileri kendi zayıflıklarını ortaya çıkardıkları için yok ediyorlar.
Bu mücadelede şimdilik geri çekilmiş, tüm diplomalarını ve dil notu hakkıyla ve alnınınteri ile almış, makaleleri ve çalışmaları ile yoluna devam eden bir akademisyen olarak çok rahat hodri meydan diyebilirim.
“Ünvanların yeniden değerlendirilmesi Türk akademisini felce uğratır yapamayız” diyorsanız en azından makam vermeyiniz ki, bilimsel rekabet yerine entirikalar çevirip, verimli insanları kendi zayıflıklarını ortaya çıkardıkları için yok edemesinler.
Sonuç olarak , akademik kariyer, yalnızca yayınlar, projeler ve derecelerle değil; aynı zamanda karakterle, stratejiyle ve sessiz savaşlarla yürütülüyor.
Kimi akademisyenler ise en derin darbeyi, sustuğu anda vurur. Birçok entelektüel en büyük direnişi, geri çekildiği zaman başlatır.
Akademi; fikirlerin olduğu kadar stratejilerin de çarpıştığı bir alandır.
Ve bu çarpışmalarda kazananın kim olacağı belli olmaz, yozlaşmanın heryerde olduğu bir dönemde kötüler çokca, iyiler nadiren ama helal ve güzel kazanır!