Yazarlar

İklim Krizleri, “Extrapolations” ve İnsanlığın Sonu Senaryoları

Derler ki, Hollywood senaristlerinin büyük çoğunluğu yahudi kökenlidir. Ne kadar doğru bir söylenti bilemiyorum.
Ama bu haftaki yazımda Extrapolations dizisinin kıyamet senaryosunu ele alıyorum, Yahudi inancı ve bilimdeki kıyamet senaryolarının birarada sorgulandığı bir dizi.

Gelecek kurgusu ile 2037 yılında İsrail, Tel Aviv ve dünya çapındaki doğal afetlerin ve endüstri felaketlerinin olası senaryosunu canlandırıyor.

İnsanlık, kendi sonunu hazırlıyor olabilir mi? Din ve Bilim literatüründe kıyamet senaryolarında neler var? Bu yüzyılın doğal afet ve iklim krizleri ile insanlık mücadele edebilecek mi?

Aslında bildiğiniz gibi dinlerin kıyamete dair cevapları binlerce yıl önce başladı. Bilim ise, kendi cevabını yazmak için özellikle içinde bulunduğumuz bu yüzyılda kalemini sivriltti. Sanki din ve bilim arasında kalan tek fark, sadece kullandıkları dil oldu.

Din için “ahiret”, bilim için “iklim felaketi”; dinde “ilahi gazap”, bilimde “karbon salınımı” insanlığın sonuna dair üretilen kavramların en bilinenleri…
Ve her ikisinde de insanoğlu, kendi eliyle sonunu getirmeye muktedir görülüyor.

Apple TV’nin dikkat çeken dizisi Extrapolations, bu modern kıyamet anlatısını ekrana taşıyor. 21. yüzyılın son çeyreğinde yaşanması muhtemel çevresel yıkımları ve onların insanlık üzerindeki etkilerini anlatıyor.

Açıkcası ilginç olan şu ki, dizideki karakterler de en az dinî metinlerdeki figürler kadar çoğunlukla bile bile hata yapan ve başkalarının da felaketine sebep olan tipolojiler.

Dizinin iddialı söylemlerinin ardında ne var diye baktığımızda, bilimin kıyametini, dinin kıyameti kadar dramatik, hatta zaman zaman metafizik bir zemine oturtabiliyor.
Denizlerin çekilmesi, buzulların erimesi, hayvanların yok olması… Tıpkı dinlerdeki felaketler gibi.

Ancak “Suların çekilmesi” artık Musa’nın asasıyla değil, insanın endüstriyel kibriyle gerçekleşiyor. “Kıtlık”, dini bir ceza olarak değil, tedarik zincirlerinin çöküşüyle geliyor.

Aslında Extrapolations, sadece bir bilim kurgu dizisi değil. Yahudi mit ve inancına çokca atıfda bulunsa da aynı zamanda evrensel ahlâkı da tekrar sorgulatıyor. Nasıl ki dinlerde uyarılar tüm insanlık için ise dizide bilimin uyarısı da tüm insanlık için istatistikler, grafikler ve algoritmalarla destekleniyor.

Yeni çağın dini dataizm, peygamberi de veriler olmuşcasına bir yönelim var, her nekadar eski din metinleri bir yanda dursa da…
Ancak bu veri kehanetleri de insanı kurtarmaya yetmiyor.

Çünkü dizideki en trajik gerçeklik şu: İklim krizi hakkında bilgiler ne kadar güçlü olursa olsun, engel olacak davranışlara dönüşmüyor. Tıpkı birçok inançlı insanın, kıyameti bildiği halde hiçbir hazırlık yapmaması gibi… Modern insan, bilimin kıyamet uyarılarını da çoğu zaman görmezden geliyor; tıpkı dinin çağrısına kulak asmayan insanlık gibi.

Bu noktada şu soruyu sormak kaçınılmaz: Din ile bilimin kıyamet senaryoları arasında gerçekten bir fark kaldı mı?
Neredeyse her ikisi de aynı şeyi söylüyor olabilir mi? İnsan, sınırsız arzularının peşinde giderek kendi kıyametinin başlatıcısı mı oldu?

Ama belki de en önemlisi şudur:
Dizinin dinlerde beklenmedik bir anda aniden gelecek gök yarılması gibi bir kozmik olay olmadan da kıyametimizin başlamış olabileceği iddiası.

İslam literatüründe biz buna küçük alametler deriz, tek bir günde tek bir büyük patlama ya da yıkım değil insanlık olarak ürettiklerimiz ve sürdürdüğümüz yaşam biçiminin yavaş yavaş bizi sürüklediği bir sonuçtur. Ve maalsef doğal afetler ülkemizde de çoğalmış durumda seller, büyük yangınlar, depremler … Öte yandan insanlık olarak ürettiğimiz savaşlar…Pek çok masumun hayattan koparılmasına sebep oluyor… Yüzleşemediğimiz nice acılar…

Sözün sonuna geldik, felaket senaryolarını burada sonlandırıp, diziden bir fıkrayla bitirelim…

Dizinin birinci bölümünde haham işe başladığı ilk günde yapacağı konuşma için bir fıkra hazırlıyor. Gerçi fıkrayı değiştirip kendi yorumuyla anlatıyor ama ben size orjinal versiyonunu anlatayım. Küçük bir spoiler vermiş olacağım lakin bu yazı ancak böyle bitirilebilir.

“Bir rahip, bir haham ve bir imam gölün ortasında bir teknede balık tutuyorlarmış.

Bir süre sonra oltalarını unutmuşlar. Rahip kalkmış, sudan yürüyerek kıyıya gitmiş, oltasını alıp geri döndüğünde herkes çok etkilenmiş.

Biraz sonra imam, o da “Ben de suyu geçip dönerim” diyerek sudan yürüyüp kıyıya gitmiş, oltasını alarak geri dönmüş.

Haham ise ne olduğunu anlamaya çalışırken “Ben de giderim” diye ayağa kalkmış ama suya basar basmaz batmış. Tekneye dönmüş. Sonra tekrar denemiş, yine batmış. Üçüncü denemesinde hâlâ dibe batarken rahip imama dönerek demiş ki:

“Sence ona kayanın nerede olduğunu söylemeli miyiz?”

Bu fıkra yahudi toplumuna “iman önemli ama bilgi ve rehberlikle birleşmediğinde bir anlamı kalmaz” mesajını vermek için kullanılıyor.

Diğer örtük mesajları da yapı söküm kaabiliyeti olan okuyucularıma bırakıyorum…

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu