Yazarlar

At Gözlüklü Bilimcilikten Prizmatik Bakış Açısına Geçiş: Biomimicry’ı duydunuz mu?

Yine kitap ve belgesel önerisi yaparak başlayalım.
Kitap Önerisi: Innovation Inspired by Nature; Janine Benyus
Belgesel Önerisi : 1-The Promise of Biomimicry – Biomimicry Institute yapımı ve
2- How We Can Learn From Nature: The Promise Of Biomimicry, Cna yapımı

Şimdi öncelikle anlatacaklarımı özetleyim, yazımın sonuna geldiğimde neden özellikle bunları önerdiğimi de söyleyeceğim.

Bu yazım zihinsel daralmanın bireysel ve toplumsal sonuçları üzerine bir deneme niteliğinde olacak.
Çünkü uzunca bir süredir Müslüman toplumların eğitimde ilerlemişliklerine ragmen hâlâ önemli alanlarda geri kalmışlıklarını tartışıyoruz. Ve farkında olmamız gereken elzem bir hususu bireysel ve toplumsal anlamda ortaya koyalım.
Evet bir alanda derin kazmak hızlı netice verir; ama geniş kazmak, hakikatin çoklu boyutlarını görmemizi sağlar.
Dar ve derin bir patika mı, geniş ve çok boyutlu bir alan mı tercih edilmelidir?
Bu çağın gelişmeleri göstermiştir ki; bir zihin, yalnızca tek bir alana yöneldiğinde, derinleştiği kadar körleşmeye de başlar.
Bu, yalnız bireyler için değil, çağını aşamayan toplumlar için de geçerli bir zihinsel kapanmadır.
İnsan ruh, beden ve zihin katmanlarından oluşur, toplumlar da bu katmanların benzerlerini oluşturur. Çok katmanlı hakikat üzerine düşünmeyen kişi ya da toplum, gerçeğin yalnızca bir penceresinden bakar.
Ama o pencere ne kadar büyük olursa olsun, hakikatin tamamı değildir.

Zihin Sadece Derin Değil, Geniş de Olmalıdır

Modern bilgi çağında bir alanın uzmanı olmak, 18. yüzyıldaki bilim paradigmasının önerisiydi ve o zamanın gerekliliği idi fakat maalesef artık yeterli değildir.
Derinleşmek, ancak yatay genişlemeyle birlikte bir bütünlük sağlıyor.
Bireysel ve toplumsal anlamda örnekler vereyim.
Sürekli tarihle ilgilenen bir birey, zihinsel haritasını dönüştürmek istiyorsa, bazen yalnızca bir okyanus belgeseli izleyebilmelidir. Çünkü okyanusun su altı yapısı, akıntı dinamikleri ve türsel çeşitliliği, o kişinin zaman algısına değil, mekân algısına boyut kazandırır.
Böylece tarih sadece geçmişin olaylar zinciri olmaktan çıkar, evrenin ritmik katmanlarından biri hâline gelir.
Benzer şekilde, yalnızca mikrobiyoloji, genetik veya viroloji ile ilgilenen biri,“zihinsel algısını” açmak istiyorsa, tarih ya da sanat tarihi okumalıdır. Çünkü genetik kodun anlamı ancak kültürel hafızanın içinden geçerek insanlık koduna bağlanabilir.
Gen bilimi insanın bedenine dokunur, ama tarih zihnini şekillendirir.

Disipliner Hapsedilme: Bilginin Kendi İçine Kapanması

Bilgi, yalnızca bir disiplinde dolaştığında, tekrar eder. Bu tekrar, zamanla öngörülebilirlik ve konfor sağlar. Ancak konfor, uzun vadede entelektüel çürümenin zeminidir.
Bir tarihçi sadece tarih okuduğunda, her olguyu geçmişle açıklar. Bir biyolog sadece genetikle ilgilendiğinde, her davranışı biyolojik determinizme indirger. Bir psikolog sadece birey içi süreçlere odaklandığında, toplumsal yapının rolünü görmez. Ve hepsi, gerçeğin bir bölümüyle yetinmiş olur. Bu, parçanın hakikat zannedilmesidir.

Toplumlar da Dar Bakışlı Olabilir

Sadece siyasi tarihini konuşan toplumlar vardır. Bu toplumlar, sürekli “nerede yanlış yaptık?” sorusunu geçmişin kahramanlıkları ya da ihanetleri içinde arar.
Ama küresel iklim değişikliği, yapay zekânın etik sorunları, siber güvenlik tehditleri ya da biyoteknolojinin ahlaki sınırları gibi çağın sorularını tarih kitaplarında bulamaz.
Bu toplumlar geçmişle o kadar meşguldür ki, gelecek ellerinden kayıp gider.
Ve tarih onlara bir kez daha, ama bu kez yeniden yazılmayacak biçimde, dışarıdan dayatılır.

Zihinsel Esneklik: Yeni Çağın Anahtar Yeteneği

Günümüzün karmaşık sorunları, artık tek disiplinli çözümlerle açıklanamaz. Tek alanın içinden konuşmak için başka dallardan da beslenmek yeni eğitim ve üretim modeline dönüştü. Artık ekonomi, psikoloji, mühendislik, tarih, sanat ve fizik hangi durumlarla fractal bir içiçelik taşıyor görmek zorundayız.
Çünkü bu çağ, çok boyutlu düşünemeyen toplumları kendi hızında dışarıda bırakacaktır. Düşünsel esneklik, bir entelektüel yetenek değil, varoluşsal bir zorunluluktur.
Yeni çağda zeki olan değil, prizmatik düşünebilenlerin medeniyetleri hayatta kalacaktır.
Zihin sadece kendini bildiği yerde değil, bilmediği alanlara yürüdüğünde güçlenir. Sadece ne düşündüğün değil, nereden baktığın da önemlidir.
Ve bazen zihinsel sıçrama, yeni bir kitap okumaktan değil, beklenmedik bir alanda sorularının cevaplarını bulmaktan gelir.
Bir tarihçi okyanusa bakmalı…
Bir fizikçi mitoloji okumalı…
Bir politikacı mikrobiolojiye bakabilmeli…
Bir sanatçı kuantum fiziğini sezebilmeli.
Saçmaladığımı mı düşünüyorsunuz? O zaman siz hala ekosistemdeki canlıları modelliyerek teknolojik aygıtlar üretildiğin eğitim ve üretim çalışmalarından (biomimicry) bihabersiniz…!
Mesela uluslararası ticaret eğitimi alan birinin biyoloji ile ne işi var mı diyorsunuz?
Lütfen yazının başındaki önerilere bir göz atın. Umarım Türkçe çevirilerini bulursunuz.
Ve hala meraklı zihinleri tek bir alana sınırlandırmaya çalışan prosedür ve bürokrasi vehameti de düzeltilmeliyiz.
Çünkü hakikat, tek bir dilde konuşmuyor. Ve onu anlamak için, zihnin tüm lehçelerine duyabildiğiniz kadar kulak vermemizi gerektiriyor.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu